KAFİ
Zerrin öyle güzelce bir kız değildi. Kardeşlerin en esmeri, yeni moda lafla en karakterli burna sahip olanıydı. Hiçbir kardeşinin gözü süslenmekte değilken, Zerrin maniküre pediküre gider, beyazlarını kapatmak için saçlarını boyatır, kıyafetlerin en kalitelisini giyerdi. Arkadaş gruplarıyla gezer, ailesinin bütün ihtiyaçlarına koşar, komşularıyla gün yapardı. Evin faturasıdır, vergisidir her türlü kağıt kürek işlerini o halleder, annesinin babasının maaşını çeker getirir, üstelik onlara bir kuruş da harcatmazdı.
Zerrin hayırlı evlattı.
Zerrin iyi aile kızıydı.
Zerrin gibisi bulunmazdı.
Ama Zerrin o kızdı. Kız kurusu dedikleri hani.
Eskiden üzülürdü buna Zerrin. Kardeşleri gibi evlenmediğine, bir çocuk sahibi olmadığına. En nihayetinde canı gibi sevdiği yeğenleri gibi bir çocuğu olsaydı bari. Lafı açılınca “Aman siz evlendiniz mutluluktan ölüyosunuz sanki. Hepiniz kocanızdan şikayetçi. Ne yapayım bu yaştan sonra kocayı” der geçerdi.
Zerrin’i asıl üzen ona dönüp duran bakışlardı. “Zerrin tam sana göre biri, valla bak. Adam evlenmiş boşanmış. Çocuğu da yok. Çöpsüz üzüm. O da senin gibi memur hem. Gel bi tanış” dedikleri kaçıncı koca adayıyla tanışmasıydı kim bilir. Adam buluşmaya gelince, bütün masalara tek tek göz gezdirmiş, belli ki beklediği gibi birini göremeyip, başka bir masada beklemeye başlamıştı. Zerrin adamın dikkatini çeker diye yerinden bile kalkamamış, adamın beklemekten bıkıp gitmesiyle o da ayrılmıştı. Buluşmayı ayarlayan arkadaşına doğrusunu bile söyleyememişti Zerrin. Bir işi olduğunu uydurmuş, önceden haber veremediği için çok özür dilemiş, arkadaşının gönlünü almak için hediye bile almıştı.
Gün sonunda herkes evine gidiyor, az ya da çok mutlu olduğu yuvasında kocasıyla, çoluğu çocuğuyla yaşıyor gidiyordu. Zerrin de işten gelip anne babasına yemek hazırlıyor, kaldırıyor, bulaşıkları yıkıyor, televizyon izlerken onlara çay demleyip, meyve soyuyordu. Mutlu değilse de huzurlu yaşayıp gidiyordu. Onların duaları ona yetiyordu.
Gel zaman git zaman Zerrin’in emekliliği geldi. Dairede arkadaşları emeklilik tazminatı ile ne yapacaklarına çoktan karar vermişlerdi. Çocuğuna ev alacak olanlar, arabasını yenileyecekler, yazlık bakmaya başlayanlar… Zerrin’in tazminatta gözü yoktu. Evleri kendilerinindi, birkaç fatura ve mutfak masrafı dışında maaşının çoğu kendisine kalıyordu. Giyim kuşam, yeğenlere hediyelerden sonra kalan maaşı birikip duruyordu. Arkadaşları bir ev alması konusunda baskı yapıyorlardı Zerrin’e. “Annenlere yakın bir ev olur hem gider gelirsin, elin üstlerinde olur. Senin de bir evin olsun.” Diye diye ikna ettiler Zerrin’i. Her ne kadar tek başına bir evde yaşamayı istiyorsa da hayalini kurarken bile içi rahat değildi. Anne babası iyice yaşlanmışlardı. En çok yanlarında olması gereken zamanda evden ayrılmak vicdanını sızlatıyordu. Komşu Perihan Abla’nın “Anan baban da bir tek senin anan baban değil ya, az da kardeşlerin baksın” lafı kulaklarında çınlayıp duruyordu. Oturmasam da kiraya veririm diye düşünerek emlakçının yolunu tuttu Zerrin.
Mahallede birkaç sokak ötedeki emlakçıya girdiğinde hali vakti yerinde, temiz giyimli, tepesi kel, hafif göbekli bir bey kendisini karşıladı. Pek nazik, pek hoşsohbetti. Elindeki evlerin uygun olanlarını gezmek için haftasonuna sözleştiler. Zerrin uzun yıllardır bir erkekle baş başa görüşmemişti. Ev gezecek olsa bile giyimine kuşamına özenmiş, konu komşunun dikkatini çekmeyecek kadar süslenmişti. Hoş komşuları görse sevinirlerdi bile ama utanıyordu Zerrin. Hem adamın bekar olduğu ne malum, parmağında yüzük yoktu ama belli mi olur. Belki de duldur. Düşündüklerinden utandı bir an. Emlakçı beyin verdiği adrese doğru yola koyuldu.
Apartmanın önüne geldiğinde onu kendisini beklerken buldu. Güleryüzle “Merhaba” dedi adam. Zerrin cevap verirken kızardı biraz ama sonra kendine geldi. Evi gezdiler, ev pek güzeldi. Büyükçe aydınlık bir salonu, gömme dolaplı yatak odası ve bir de misafir odası vardı ama mutfağı küçüktü. “Kaç kişi yaşayacaksınız?” dedi adam “Ben tek yaşayacağım inşallah” “O zaman bu mutfak size hayli hayli yeter. Ama yarını da düşünmek lazım. İki kişi için idare eder, üç kişi için ise küçük kalır. İsterseniz diğer evlere da bakalım, daha geniş mutfaklı olanlar da var” O gün üç farklı ev gezdiler. Gelecek haftasonu iki eve daha bakmak için sözleştiler. Zerrin adamın ona karşı çok sıcak olduğunu, kim bilir belki de kendisinden hoşlandığını düşünmeye başladı.
Bir haftanın nasıl geçtiğini anlamadı bile Zerrin. Aklı bir karış havada, taze genç kız gibi hülyalı haftasonunu beklemiş, beklediği gün gelmişti. Bu defa konu komşuyu da umursamamış, sürmüş sürüştürmüş, takmış takıştırmıştı. Emlakçıya girdiğinde yardımcı kadın yerleri paspaslıyordu. “Merhaba, Mehmet Bey yok mu?” diye sordu Zerrin. Kadın başıyla onaylayıp “Mehmet Bey müşteri geldi” diye seslendi içeri. Mehmet Bey geldi, yine tertemiz giyinmişti nazikçe elini uzattı. “Merhaba Zerrin Hanım, hoşgeldiniz. Tanıştırayım eşim Melike.” Zerrin kadının elini sıktı, tekrar merhabalaştılar. Mehmet Bey “Bugünkü iki evi de gezelim kararınızı öyle verirsiniz” der demez Zerrin “Başka ev bakmaya gerek yok. İlk gittiğimizi aydınlık evi sevdim ben.” dedi. “Mutfağı küçüktü” demeye kalmadı “Kafidir” dedi Zerrin. “Kafi.”