Eşit
- Ninelerin bile yakışıklı erkeklere göz süzüp kıkırdadığı memlekete bir beni sığdıramadılar. Bit kadar beni koskoca memlekete sığdıramadılar.
Aysel sinir harbi içinde tek tek ürünleri geçirirken kasadan, neredeyse fırlatıyordu. Müşteri karı koca şikayet etmekle, sessiz kalmak arasında kalmış birbirlerine bakıyorlardı.
- Ne varmış yani? Benim gözüm yok mu?
Ağız dalaşında ezilirler korkusuyla sessiz kalmaya karar vermişlerdi.
- İnsanım canım ben de. Boyum kısa da aklım kıt değil ya!
Yan kasadan Merve kaş göz yapıyor fakat Aysel’in dikkatini çekemiyordu.
- İşlerine geldi mi ‘bi bu kadar da yerin altında’ demeyi biliyorlar ama.
Aldıklarını apar topar poşete dolduran müşteri çift fısıldaşarak uzaklaşmış yerine yenisi gelmişti.
- Üç paket Parliament Night Blue.
- Hayy… Peki.
Yine aynı şey. Kasa üzerinde reklam panosu gibi duran sigara dolabı açılacak, Aysel oturduğu döner sandalyeyi kilitleyip üzerine çıkacak, bu da yetmeyecek üzerinde “Sonraki Müşteri” yazan ayracı alıp zıplayarak Parliament Night Blue’ları dürtecekti. Bu sırada şaşkın gözlerle onu izleyen müşteri sigara istediğine pişman olacak, daha çok batırmamak için siparişini iptal edemeyecek ama başka tarafa da bakamayacaktı. Gökten pat pat düşen sigaraların kimisi dolabın altına kaçacak, kimisi havada yakalanacak, kimisi de kasada yerini alacaktı. Kimse Aysel sandalyeden inerken tutmaya çalışmayacak, manzarayı sıradan izleyen diğer müşterilerden hiçbiri sigara istemeyecekti.
“Bu kasa kapandı” diye bağırdı sıradakilere Aysel. Müşterilerin üzerlerinden kalkan yük neredeyse gözle görülecekti. Kısa bacaklarıyla hızla koridorları arşınlayıp depoya ulaştı. Köşede yasak olduğunu herkesin bildiği halde kullandığı çaydanlıktan demli bir çay doldurup deponun arka köşesinde sigarasını tellendirmeye gitti. Sigarayı bitirdiğinde siniri hala geçmemişti. İkinciyi yaktı. Merve yiyeceği lafları bilerek Aysel’in yanına yaklaştı. Merve’nin geldiğini gören Aysel daha da celallenerek konuşmaya başladı:
- Anasını sattığımın memleketinde yakında istemeyi de parayla yapacaklar. Bu arada anasını satanlar bu kadar laf yemiyordur ha. Herkes işine geldiği gibi ooooh. İşine geldi mi hepimiz eşitiz. Maaşı alırken eşitiz, alışveriş yaparken de. Ben her ne kadar boyuma göresini bulamasam da aynı parayı ödüyorum nihayetinde. Kimi zaman paça diye kestirdiğim pantolonun yarısı oluyor ama eşitiz ya eşit para. Sıçtığımın sigarasını sıçtığımın dolabından alırken de eşitiz. Boyuma göre yaptırsanıza oğlum şu dolabı. Ama yook mağaza politikası.
- Tamam Aysel haklısın. Biraz aşırıya kaçtı, o da öyle demek istemedi bence.
- Beni pışpışlama Merve. Bana bu teraneleri söyleyeceğine git o herifin ağzına sıç önce. İşinize geldi mi arkadaşız ama di mi? Arkadaş… Oldu olacak sirke falan gideyim ben. Artık sirkler bile hayvanları korumak için hayvansız. Bizim hayvan kadar değerimiz olmadığından sirkte iki şaklabanlık yapar geçerim işte. Bu tipimle para kazanabileceğim tek yer orası gibi duruyor zaten.
- Aaaa saçmalama artık Aysel. Sana git diyen mi oldu? Belki sevgilisi falan vardır bilmediğimiz. O yüzden reddetmiştir.
- Sevgilisi olsa sevgilim var derdi. Yüzüme karşı götüyle gülmezdi. En çok da neye sinirleniyorum biliyo musun? Nerede eli yüzü düzgün, benimle insan gibi konuşan, bana kendimi cüce gibi hissettirmeyen biri varsa en çok onlar korkutuyor beni. Bugüne kadar ye iç gül eğlen pek güzelken, ‘senden hoşlanıyorum” diyince o yüzlerinde beliren korkuyla karışık tiksinti ifadesi var ya, işte en büyük orospu çocuğu bunlar. Benimle dalga geçenler daha dürüst yemin ederim.
Aysel’in enerjisi o an tükenmişti sanki. Sustu. Merve korkuyla yüzüne bakıyordu. Bir sigara daha yaktı. “Sen sakinleş ben diğer kasaya geçeyim” deyip uzaklaştı Merve. Aysel bugüne kadar hoşlandığı bütün erkekleri düşünmeye başladı. Kim bilir belki de en şanslı olduğu dönem oğlanların da kendi boyu kadar olduğu zamandı. Aradaki fark açıldıkça kısmeti kapanmış, aşağılanmalar başlamıştı. Davul bile dengi dengineydi. Onu kim ne yapsındı. Ya çocuk da cüce olursaydı.
Sigarayı yere atıp ayağıyla ezdi.
- Siktiğimin dünyasından çekip gideceğim sonunda.